

Aşırı Sıcaklar ve Yangın Krizi: Türkiye’nin Yeni Normaline Hazırlık

2025 yılı, Türkiye için iklim krizinin somut etkilerinin en net hissedildiği yıllardan biri oldu. Haziran ayı itibarıyla başlayan aşırı sıcak dalgaları, sadece tarım ve su kaynaklarını değil, aynı zamanda insan sağlığını, enerji tüketimini ve ekosistemleri derinden etkiledi. Ancak bu sıcaklıkların en dramatik sonucu, yangın sezonunun daha uzun ve yıkıcı hale gelmesiydi.
1. Isınan Bir Dünyada Türkiye’nin Durumu
Türkiye, coğrafi konumu itibarıyla Akdeniz İklim Kuşağı’nda yer alıyor. Bu kuşak, küresel iklim değişikliğinin en kırılgan bölgelerinden biri olarak kabul ediliyor. Son 50 yılda ortalama sıcaklıklar 1,5°C’nin üzerinde artış gösterdi. Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre 2025 yazının ilk yarısında, Türkiye genelinde sıcaklık ortalaması mevsim normallerinin 4-7°C üzerinde seyretti.
Özellikle Ege ve Akdeniz bölgelerinde sıcaklıklar 45°C’yi aşarken, nem oranının düşük olması yangın riskini katladı. İzmir, Muğla, Antalya ve Hatay, hem yüksek sıcaklık hem de kuraklık nedeniyle yangın tehlikesi haritasında kırmızı alarm seviyesine geçti.

2. Yangın Sezonu Uzuyor
Eskiden Temmuz–Ağustos döneminde yoğunlaşan orman yangınları, artık Mayıs ayından başlayıp Eylül sonuna kadar devam ediyor. Bu durum, ormanların iyileşme süresini kısaltıyor ve ekosistemin toparlanmasını zorlaştırıyor.
2025’te yaşanan İzmir orman yangınları, bu durumun çarpıcı bir örneği oldu. Haziran sonunda başlayan yangınlar, 50.000’den fazla kişinin tahliyesine ve binlerce hektar ormanlık alanın yok olmasına neden oldu. Yangınların söndürülmesi haftalar sürdü ve bölge ekonomisine milyonlarca dolarlık zarar verdi.

3. İnsan Sağlığı ve Sosyal Etkiler
Aşırı sıcaklar sadece yangınları tetiklemekle kalmıyor, aynı zamanda doğrudan insan sağlığını da tehdit ediyor. Sıcak hava dalgaları, özellikle yaşlılar, kronik hastalığı olanlar ve dışarıda çalışanlar için ölümcül olabiliyor.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2025 yazında sıcak çarpması ve susuzluk nedeniyle hastanelere başvuranların sayısı %40 arttı. Tarım ve inşaat sektöründe çalışan işçiler en riskli gruplar arasında yer aldı.
Yangınlar da sosyal açıdan büyük yaralar açıyor. Evlerini kaybeden aileler, geçici barınma merkezlerine yerleştiriliyor. Yangın sonrası göç, bölgedeki iş gücü dağılımını ve ekonomik dengeleri değiştiriyor.
4. Ekonomik Kayıplar
Yangınlar, tarım ve turizm başta olmak üzere birçok sektöre ağır darbe vuruyor. Zeytinlikler, bağlar ve seralar yangınlardan doğrudan etkileniyor. Örneğin, Muğla’da 2025 yazında çıkan yangınlar sonucunda 10.000 dönüm zeytinlik kül oldu. Bu durum, hem yerel üreticiyi hem de ihracatı olumsuz etkiledi.
Turizm sektörü de yangın krizinden nasibini aldı. Yüksek sezonun ortasında başlayan yangınlar, rezervasyon iptallerine ve turistik bölgelerde ciddi gelir kayıplarına yol açtı. Otellerin doluluk oranı bir haftada %30’lara kadar geriledi.
5. Ekosistemin Yıkımı
Yangınların en kalıcı etkilerinden biri, biyolojik çeşitlilik üzerindeki tahribat. Ormanlar sadece ağaçlardan ibaret değil; binlerce canlı türünün yaşam alanı. Bir hektarlık orman yangını, ortalama olarak 200’den fazla bitki ve hayvan türünü etkileyebiliyor.
2025 yangınlarında özellikle kızılçam ormanları ağır hasar gördü. Bu ormanlar, kendini yenileyebilse de iklim değişikliğinin yarattığı kuraklık koşullarında bu süreç çok daha uzun ve zor oluyor. Ayrıca, toprak erozyonu riski artıyor, yeraltı su seviyeleri düşüyor ve bölgenin mikro iklimi değişiyor.

6. Yangınla Mücadelede Yeni Stratejiler
Türkiye, son yıllarda yangınla mücadelede hem teknolojik hem de organizasyonel olarak önemli adımlar attı. 2025 itibarıyla kullanılan bazı yöntemler şunlar:
- İnsansız Hava Araçları (Drone) ile Erken Tespit: Orman Genel Müdürlüğü, yangın riski yüksek bölgelerde anlık görüntüleme yapan drone filoları kurdu.
- Uydu Destekli Isı Haritaları: TÜBİTAK’ın geliştirdiği sistem, ormanlık alanlardaki anormal ısı artışlarını tespit ederek erken uyarı veriyor.
- Yerel Gönüllü Ekipler: Yangın sezonu öncesinde, köy ve kasabalarda gönüllü itfaiye ekipleri eğitiliyor.
- Alev Geciktirici Kimyasallar: Riskli bölgelerde yangın yayılımını yavaşlatmak için kimyasal bariyerler uygulanıyor.
7. Uzun Vadeli Çözüm: Önleyici Politikalar
Yangın krizini tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmasa da etkilerini azaltmak için önleyici politikalar kritik öneme sahip.
- Yeşil Alan Yönetimi: Orman altı temizliği, yanıcı atıkların uzaklaştırılması ve yangın şeritleri oluşturulması.
- Sürdürülebilir Tarım: Tarım alanlarında yangın riski yüksek bitki örtüsünün azaltılması, sulama sistemlerinin modernize edilmesi.
- Kentsel Planlama: Yerleşim yerlerinin ormanlara çok yakın inşa edilmemesi, yangın güvenlik koridorlarının oluşturulması.
- Toplum Bilinçlendirme Kampanyaları: Sigara izmaritleri, piknik ateşleri ve tarla yakma gibi insan kaynaklı yangın nedenlerinin önlenmesi için sürekli eğitim.
8. Küresel Bağlantılar ve Türkiye’nin Rolü
Yangın krizi, yalnızca Türkiye’nin değil, tüm Akdeniz havzasının ortak sorunu. 2025 yazında Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz de rekor sıcaklıklar ve yıkıcı yangınlarla mücadele etti. Türkiye, bu ülkelerle yangınla mücadele teknolojileri ve deneyim paylaşımı konusunda iş birliği yaptı.
Ayrıca, Paris İklim Anlaşması çerçevesinde belirlenen karbon azaltım hedeflerine ulaşmak, yangın riskini uzun vadede azaltacak önemli bir adım olarak görülüyor.
Sonuç: Yeni Normale Hazırlık
Aşırı sıcaklar ve yangın krizi, artık mevsimsel bir felaket değil; iklim değişikliğinin getirdiği yeni normalin bir parçası. Türkiye, hem teknik kapasitesini artırmalı hem de toplumun tüm kesimlerini bu krize karşı hazırlamalı.
Bu süreçte en kritik nokta, sadece yangın söndürmeye odaklanmak değil, aynı zamanda yangın çıkmasını önleyecek sürdürülebilir politikaları hayata geçirmek. Çünkü kaybedilen bir ormanın geri gelmesi onlarca yıl alırken, önlemek sadece birkaç dakikalık bilinçli bir davranışla mümkün.
Yorum gönder